İYİ Parti lideri Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan ’ın Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof…
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM ’deki grup toplantısında konuştu.
Akşener’in konuşmasından satır başları:
Sözlerime, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ziyaretindeki sözlerine değinerek başlamak istiyorum.
Kendisi dedi ancak; “Stratejik hedefimiz, Ada ’daki Türk işgalini sona erdirmek” Beyefendinin, Yunanlı popülist politikacılara özgü bu çıkışı, esasında çok da hayret verici değil. Bunların nicesi geldi geçti… Başlıca kayda değer olan, bizim muhteremlerin ne diyeceği. Ben yine de bu konuda gerekeni söylemek istiyorum.
Sayın Başbakan; Siz bir türlü kabullenemeseniz de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, müstakil bir devlettir. Haddinizi bilin. Biz sizin o stratejik hedeflerinizi, Megali Idea’larınızı, Enosis’lerinizi daha önce fazla gördük.
Bunlardan sonuncusuna ne olduğunu, milletimizin huzurunda size hatırlatmak istiyorum. O stratejik hedefler doğrultusunda, Kıbrıslı kardeşlerimize yapılan mezalim üstüne, 1974 ’te “Ayşe tatile” çıkmış ve adada bayrak göndere çekilmişti.
15 Kasım 1983 günü de, rahmetli Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş, yeni bir Türk devletinin kuruluşunu dünyaya duyuru etmişti. E doğal olarak, olan da, sizin stratejik hedeflerinize, ve onun bayraktarlığını yapan dönemin cuntacıları ile siyasetçilerine olmuştu.
Unutmayın fakat, bu tip stratejik hedefler Yunanlı siyasetçilerin kariyerlerine genellikle öyle iyi gelmiyor. Benim size tavsiyem, Ülkenizin sorunlarına odaklanın, boyunuzdan büyük konulara fazla fazla bulaşmayın. Kıbrıs ’taki, Türk işgali değil, Türk varlığıdır. Bunu da aklınıza kazıyın. Lakin illaki aksini yapmakta ısrar ederseniz, biz yeniden buradayız.
“Seni o makamlara getiren milletimizin sesini duyacaksın”
Saray duvarlarından milletin gerçeğini görmeyenler, bağlı gelip yatsa da, biz sokaktayız, vatandaşımızla beraberiz.
Milletimizi dinliyor, dertleri duyuyor, çareler öneriyor, milletimiz için neler yapabiliriz, ona çalışıyoruz. Yalnızca “Milletimiz darda” demekle yaranın kapanmadığını biliyoruz. O nedenle, yarayı sarmanın reçetesini de sunuyoruz lakin beyhude.
Milletinden kopmuş, milletin derdini bırakıp, eşin dostun yandaşın derdine düşmüş Sayın Erdoğan, ne milletimize ne de bize kulak asmamakta ısrar ediyor.
Bu meslek böyle gitmez, Sayın Erdoğan. Seni o makamlara getiren milletimizin sesini duyacaksın. Pazarda, markette, hesabın içinden çıkamayan analarımızı göreceksin. İşsizliğin pençesinde, günü kurtarmanın telaşındaki çaresizlerimizi dinleyeceksin.
Fazla baskı yok; yönettiğin Türkiye’nin acı gerçeğini, artık anlayacaksın. Yani doğrusu işini yapacaksın. Ya işini yapacaksın, ya da ilk sandıkta çekip gideceksin.
Türkiye çaresiz değil, milletimiz çözümsüz değil. Biz varız. Sen anlamasan da; ben, adliyede yolumu kesip, “Akşam ne yemek yapacağımı bilmiyorum.” diyen annenin ıstırabını anlıyorum. Sen dinlemesen de; ben, Sakarya’da yanıma koşan, işletmeci kardeşimin feryadını duyuyorum.
Sen umursamasan da; Ben, Hendek’te, üç çocuğu da işsiz olan emekli babanın, yüreğindeki sızıyı dindirmek için çalışıyorum. Gerçekler ayyuka çıktı. Mızrak bundan böyle çuvala sığmıyor.
Milletimizin sana ayırdığı sürenin sona geliyoruz. Son bir yılda yüzlerce esnaf ziyareti yaptım. Borcu olmayan tek bir esnafa rastlamadım, emekçi çıkarmamış tek bir esnafa rastlamadım.
Esnaf kirasını ödeyecek, elektriğini, doğalgazını ödeyecek, vergisini ödeyecek, çalışanının parasını ödeyecek, kredisinin taksitini ödeyecek. Tüm bunları ödeyecek, dahası kendi cebine para kalacak, onunla da ailesine bakacak…
Vatandaşın geçimini sağlama derdi
Senin ısrarla bakmak istemediğin, milletimizin yaşadığı reel işte bu. Kendini milletin efendisi zanneden Saray danışmanların, işi gücü bırakıp, her gün yeni bir suni gündem üretmekle uğraşsalar da, milletin reel gündemi işte bu.
Ayakkabı satanın işi, onda bire düşmüş. Paket servis yapabilen restoranların bile, iş hacmi üçte bire düşmüş. Bu memlekette eczanelerde bile veresiye var artık Sayın Erdoğan. Gölbaşında eczacı bir kardeşim, gece nöbette yaşadığı bir durumu anlattı.
Diyor fakat; “Bir yurttaş bebeğine mama almak için geliyor. Birinci kart çekmiyor, ikinci kart çekmiyor, nakit para zaten değil.
Geçerken bırakırsınız diyoruz ama onun dönmeyeceğini biliyoruz artık.” Yetmiyormuş gibi, muayene ücretlerini de eczanelerin sırtına yüklemişsin, ayrıca ezcacı, keza vatandaş kan ağlıyor. Nasıl olacak böyle Sayın Erdoğan? Bir ay geçti, iki ay geçti, üç ay geçti.
Esnafımız haklı olarak bu ülkeyi yönetenlere soruyor, “Batmadan nasıl yaşayacağız?” diyor. Yanıt versene, nasıl yaşayacaklar Sayın Erdoğan? Ben, senin o her fırsatta yardımına koştuğun, derdini dert edinip, ödemesini katiyen beceriksiz etmediğin, ünlü müteahhitlerinden bahsetmiyorum.
Ben, bu memleketin bel kemiği, bütün 2 milyon esnaftan bahsediyorum. Batmak üzere olan, 2 milyon işyerinden bahsediyorum.
Seçim zamanı oy istediğin, lakin güç zamanlarında, utanmadan görmezden geldiğin ailelerden bahsediyorum. Hani kürsüden atıp tutarken, senin için her şeyin üzerinde olduğunu söylediğin o aileler var ya, işte onlardan bahsediyorum.
Biliyorsunuz Sayın Erdoğan kendisine saygı gösterilmesi konusunda fazla hassastır. Kendisi AK Parti Genel Başkanı olarak löm löm konuşup, Cumhurbaşkanı olarak da saygı görmeyi bekler. Ne var fakat; bu saygıyı görebilmek için, önce Cumhurbaşkanı gibi davranıp, Cumhurbaşkanı gibi konuşması gerektiğini bir türlü anlayamadı.
‘Ayşe Buğra’ tepkisi
Bakın, ayrıca Boğaziçi Üniversitesi’nin, ayrıca de Türkiye’nin en değerli bilim insanlarından biri olan, Profesör Ayşe Buğra Hoca için ne dedi; “Türkiye’de, Soros’un az daha büro temsilcisi olan birinin karısı.
Sayın Erdoğan; Senin bilimle, araştırmayla öyle alakan yoktur fakat, ben yine de anlatayım. Ayşe Buğra, her şeyden önce, fazla kıymetli eserleri, dünyaca aşina önemli çalışmaları olan, çok değerli bir akademisyenimizdir.
Birçok diğer alanın yanı sıra, Türkiye’de iş dünyası ile devlet arasındaki ilişkileri incelediği çalışmalarıyla da, literatüre önemli katkılar yapmış manâlı bir bilim insanımızdır. Lakin bununla birlikte Ayşe Buğra, rahmetli Tarık Buğra’nın da kızıdır.
O Tarık Buğra fakat, senin fesline, burma bıyıklına benzemez. O Tarık Buğra oysa, TRT’nin TRT olduğu zamanlarda, bu millete ecdadını hakkıyla anlatan, milli çaba ruhunu hakkıyla aktaran dizilerin uyarlandığı, muhteşem romanların yazarıdır. Sen bundan böyle kabak tadı veren cehaletinle, bunları bilmeyebilirsin.
Terbiyeli olacaksın. Efendi olacaksın. Bu sözler, devletin başına yakışmaz.
Cuma namazı çıkışında abuk sabuk konuşup, abdesti gıybetle bozmak, bu ülkenin Cumhurbaşkanı’na yakışmaz. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Boğaziçi üniversitesinin 36 takvim onurlu bir hocasını, Milletimizi gururlandıracak bilimsel incelemeler yapmış bir kadını, hedef tahtasına koyamaz.
Ayıptır. Günahtır. Sen bir zamanlar siyasetin raconunu bilirdin. Hapisteki birinin ailesine (Prof. Ayşe Buğra ’nın eşi Osman Kavala 3.5 yıldır tutsak) laf edilmeyeceğini de bilirdin. Saray’a girdiğinden beri ne racon kaldı, ne nezaket kaldı, ne de izan kaldı.
Yazıklar olsun. bu arada, Sayın Erdoğan’ın meslek dünyasıyla kurduğu, bu eğri ilişkiyi, daha iyi anlamak isteyen gençlerimizi, Ayşe Hoca’nın eserlerini okumaya davet ediyorum.
Bilhassa, Türkçesi 1995’te yayınlanan, “Devlet ve İş adamları” kitabını şiddetle tavsiye ederim.
Sayın Erdoğan’ın o beş müteahhidi neden kolladığını, çevreyi katletmelerine, neden izin verdiğini, ücret cezalarının, nasıl derhal affedildiğini fazla daha iyi anlayacaksınız. Çünkü onlar sövecek, bizler okuyacağız. Çünkü onlar bağıracak, bizler anlayacağız. Ve biz katiyen onlar gibi olmayacağız.
“Al sana savaşılacak manşet”
Saray medyasını okuyun. Mesela patronu, o doymaz beş müteahhitten biri, yöneticisi de, eski Damat Bakan’ın kardeşi olan medya grubunun bir gazetesinde, geçen gün, birinci sayfada bir kılavuz yayınlandı.
Market alışverişi kılavuzu. “Bu haberi okumadan markete girmeyin” diyor. “Bu haberi okumadan girerseniz, çıkarken üzülürsünüz” diyor. Ve derdi bini aşmış vatandaşıma neler öneriyor neler! “Alışverişe tek başınıza ve tok karnına çıkın, yanınızda çocuklarınız olmasın.” diyor.
“Marketteki çekici kokulara aldanmayın.” diyor. “Büyük market arabası kullanmayın, doldurmaya teşvik eder.” diyor. “Ürünlere dokunmayın, iyelik duygusu verir, maazallah alırsınız.” diyor.
“İkramları geri çevirin, dilinize değerse tuzağa düşersiniz.” diyor. Bunu kime söylüyor? Markete gitmeye bile dermanı kalmamış, semt bakkalının veresiye defteriyle yaşamış, milletime söylüyor.
İşe bakar mısınız? Hiç mi utanmıyorsunuz? Hiç mi sıkılmıyorsunuz? Bu rezaleti gördün mü Sayın Erdoğan?
Ceplerine para koyup, medya satın aldırdığın bu vicdansızlar, milletimin acı gerçeğiyle alay ediyor, alay. Ayıptır. Günahtır.
Mahsuni Şerif’in dediği yerdeyiz; “Mevlam gör diyerek iki göz vermiş, Bilmem ağlasam mı, ağlamasam mı? Dura dura bir su baskını oldum erenler, Bilmem çağlasam mı, çağlamasam mı?” Bu rezalet, önce seni vurur Sayın Erdoğan!
Türkiye’yi yönetenlerin görevi, her şeyden önce vatandaşına, markete girdiğinde bütün ihtiyaçlarını alabileceği imkanları sağlamaktır.
Damadının kardeşi, elinin altındaki gazeteler üzerinden kuyunu mu kazıyor bilmem fakat milletimize yapılan bu hakaretin hesabını sormak, önce sana düşer.
Manşetlerle savaştık diyordun. Al sana savaşılacak manşet. Önüne gelene terörist demeyi biliyorsun. İlla terörist arıyorsan, önce ay sonunu getiremeyen milletimizin sorunlarıyla alay eden, bu haysiyetsizliğe bakacaksın Sayın Erdoğan!